İlk kitabım Büyükada Yemekleri’nin ismini sorgulayan çok olmuştu. Özellikle basın mensupları “Büyükada’nın kendine özgü bir mutfağı mı var?” diye soruyorlardı. Buna cevabım hem evet hem hayırdı. Büyükada Yemekleri-Dedemin Sofrası, biribirine bağlı bir Türk ailesinin belki de dünyanın en güzel adasında, beraber yaşadıkları eski bir Rum evi olan ahşap bir köşkün sofrasında sevdikleriyle paylaştıkları yemekleri anlatıyordu. Bunlar hem çok özel tariflerdi hem de belki de çoğumuzun bildiği şeylerdi. Güzel olan yaşayan tarifler olmasıydı. Büyükada’ya özel olan neydi derseniz? O en keyifli kısmı derim. Kalabalık bir sofra için yapılan çoğu bol kepçe tariflerdi. En taze sebzelerin, denizden canlı canlı çıkmış balıkların, en güzelinden meyvenin, komşu esnafın sizin için en özelinden hazırladığı malzemelerin tat verdiği kadim reçetelerdi. Bir de zengin bir gönülden, herkesi mutlu etmek için yapılan çeşitlilikti, eşsiz paylaşımlardı. Mutfağa uzanan ellerin çok olduğu, hem yardım eden hem fikir veren lezzet aşıklarının sizi hiç yalnız bırakmadığı bir ocağın tarifleriydi. Aslında mutfağın küçücük de olsa tüm bir evi hatta bahçeyi belki de tüm dünyayı kapladığı bir metaforu anlatıyordu.
Büyükada mutfağımı açmaya az kalmışken sizlerle, bahçeye taşmış mutfağıma yapılan dünya tatlısı bir dayı ziyaretinin fotoğraf karesini paylaşıyorum. Demir dayı o gün ziyaret etmekle kalmadı, marmelat olmayı bekleyen eriklere de el attı!
Selin hn merhaba
blogda ki yazılarınızı okumaya basladım hepsi de cok guzel. Buyakada yemekleri ve Istanbul sofraları kitabınızı bir kac sene once kitabevinde gordugumde bir tanesini almak istedim ama dayanamayıp ikisini birden almıstım.
İki kitap da cok guzel icerigi guzel, resimleri guzel, basımı guzel. bir cırpıda ikisinide birden okumustum. ( yemek kitabı degil de roman gibi)
Bu blog taki yazıları okurken kitapları tekrar kitaplıgımdan cıkarıp baktım.
Ellerinize saglık