Bir Büyükada aşığı olan dedem Sabahattin Bilgütay, her yaz Ada’ya ilk çıkışında ahşap bir köşk olan evimizin duvarlarını öperdi. Biz çocuklar anlam veremez, gülüşürdük…
Yıllar geçtikçe insan evlerin sadece taş ya da beton yığınları olmadığını çok iyi anlıyor. Değerli şairimiz Behçet Necatigil’in evleri anlattığı şiirlerdeki gibi ne çok anlam ne çok hal yüklüyorsunuz yaşadığınız mekanlara.
Bir de hasretle kavuşmayı beklediğiniz eviniz bir Ada’daysa… İşte o zaman durum daha da farklı… Buluşma günü bütün kış terk etmişliğin ve sessiz bırakmışlığın hüznüyle çevirirsiniz anahtarınızı ve kapınız açılır açılmaz yüreğinize evin özlemle karışmış kokusu dolar. İki dost gibi kucaklarsınız biribirinizi.
Büyükada beni çağırıyor… Yakında ev temizliği için gideceğim. Dünyanın en güzel terasına yine soframı kuracağım diye mutluyum. Komşularımı unutmamalıyım. Adalar komşuluk ilişkilerinin en güzel şekliyle yaşandığı beldelerden biridir. Öyle sıkıca kapalı kapıların ardında yaşamazsınız, bilakis gönülleri, pencereleri, sofraları dotluklara, beraberliklere açarsınız.
Evet ada evimi çok özledim ama karşılıklı bir çay içmek için can attığım sevgili komşularımı da ayrıca özledim. Başımı uzatıp aslında “en yakınıma” seslendiğim anın özlemiyle Büyükada’yı ve yazı bekliyorum…
No comments yet.