Büyükada’da yavaşlamayı, durmayı, hayal kurmayı tekrar öğreniyoruz her yaz. Bütün yıl adada olsak acaba bunun kıymetini bilir miyiz?
Adada minik bir mutfağım var. Her yıl denediğim, öğrendiğim onca yeni tarife rağmen değişmemekte direnen bir mutfak bu. Mutfak gereçleri, yemek takımları, fırın, ocak hiç de öyle “Selin’in mutfağı” dedirtecek cinsten değil. Her şey en sade, en basit şekliyle bekliyor beni bu Heybeliada’ya nazır mutfakta.
Ada’nın sebzesi, meyvesiyle yapılacak ve tüm kış özlenmiş tarifleri birbir yapıyorum. Zaman yetmeyecek, şu yaz hemencecik bitecek diye aklım çıkıyor. Yeni tarifler sıra bekliyor. Varsın beklesinler kadim tatların yerini ne tutabilir…
Ada’nın iskorpitinden buğlama, midyesinden salma, pembe domatesinden salata, yufkasından börek, vişnesinden dondurma…Ne çok özlendiler. Belki en çok güler yüzlü esnaf… Konyalı Manavı, Yalovalı Kardeşler, Şen Balıkçı, İstanbul Kasabı…
Mutfağımda bıkmadan usanmadan yaşatmaya çalıştığım bu lezzetler aslında içsel bir hayalin sofraya yansıması. Büyükada’mız olduğu gibi kalsa, var olan güzelliği korunsa ve sıcacık samimi adalı dostluklar daim olsa.
Bu hafta benim Büyükada mutfağım yine terasa taştı. Vişneli tart ve dondurma sırasını saldı simdi listede vişne likörü var. Likörün hazır olması iki ayı buluyor. Öncelikle terasın güneşinde şekeri vişne ile eritmeliyiz. Sevgili komşularımla işe koyulduk bile. Üstelik bu likör bize kışın adayı tattıracak, hayal kurduracak. Tüm etnik zenginliğiyle, huzurla, keyifle yaşadığımız adamız kadehimizde saklı kalacak. Hep saklı, hep korunaklı kalması dileğiyle…
No comments yet.