16 yaşındaki kızım Ece’nin odasında hiçbir kağıt dikkatlice incelenmeden atılamaz. Saklı köşelere neler neler yazar. Duygular, düşünceler, şiirler. Ben bana izin verdikçe yazdıklarının çok sadık bir okuyucusuyum. Derin yazılarını özümsemeye çalışırım, yani güzel kızımın ben de çok emeği vardır desem yanlış olmaz. 20 Ekim 2013 tarihli duygusal notu aynen şöyle:
“Seni çok seviyoruz. Hep mutlu ol. Ne olursa olsun sen çok önemlisin. Son zamanlarda fazla görüşemedik, tamamen benim hatam, çok özür dilerim. Mutluluğu hak ediyorsun. Seni çok seviyorum Ayten Halam, hayatımdaki en büyük değerlerdensin. Lütfen bizimle kal. Lütfen! Söz veriyorum, hep seninle olacağım söz. (Makarnalarımız unutulmaz, kuşlar, balıklar…)”
Ece Ekim ayından beri yatağına bağlı olarak hayatını devam ettiren halam Ayten Terzioğlu’ndan bahsediyor. Annem ona müthiş bir şefkatle bakıyor. Ece’nin aylar önce yazdığı bu nottaki arzuyu duymuşçasına görümcesini hayata bağlamak için çırpınıyor. Onu izlerken öncelikle bir kadın olarak gurur duyuyorum. Sevgiyle yaşama yaşam katmak bunun adı… Anne bunu nasıl yapıyorsun anlat bize…
Not: Halamı kaybetmeden önce annemle yaptığımız yazışmaları paylaşmak bugüne kısmetmiş.
Ayten hanim, hayatina ofkesini ve mutsuzlugunu malesef ogrencilerine siddet kullanarak alirdi. Cok yazik….
Ayten hanım bafra’da şiddet mi Görmüş, tacize mi uğramış, kırbaçla mı dövülmüş, ne olmuş sahiden merak ediyorum?
Yedi sekiz yaşındaki çocuklara, öyle cetvelle ele vurarak değil, aynen Cuneyt arkın’ın kötü adamlara girişmesi gibi tekme tokat dalmak nasıl bir kafaydı? Sanki sınıf değil barda kavgaya karışmış gibiydi… Asla unutulmaz… Kışlada askerler bile komutanlardan daha hafif dayak yiyordur eminim… Hatta ben başta uslu bir Çocukken, onun sayesinde beş sene sonra dayaklık birine dönüştüm, bende de böyle reaksiyon gösterdi…
Umarım size ve çocuklarınıza şiddet göstermemiştir…
Tabii ki ebeveynlerimiz ve okul yönetimi bu inanılmaz Şiddeti normal karşılıyordu, sanırım biz de böylece kabullenmiştik…
Benim Çocuğum okulda dayak yiyecek olsa, o okulu başlarına yıkarım! Annemi bu konuda hala suçluyorum…
Ayten terzioğlu, ortaokul ya da lise öğretmeni olamazdı, onu anında Linç ederlerdi… Yedi sekiz yaşında minikleri benzetmek daha kolay tabii… Sevmesi bile şiddet içerirdi. Ya insanın suratını eliyle kavrayıp nefessiz bırakırdı ya da burnunu çekip döndürürdü… Tam bir fenomendi bu Ayten terzioğlu… Ruhuna Fatiha… Allah taksiratını affetsin…
Bir keresinde bir derste uzun uzun falakadan bahsetmişti, Gözlerinin içi parlıyordu… Lakin falaka Cumhuriyet’le beraber yasaklanmış… Büyük bir şevkle falakayı en ince ayrıntısına kadar tarif etmişti… Tam bir cumhuriyet öğretmeniydi Ayten terzioğlu…
Ihlamuru çok severdi rahmetli… Bir de sert bir kalemkutusu vardı… Cam dolapta dururdu… Bir keresinde bir çocuğu dövmek için tekme tokat ve yumruk yetersiz kalmış olacak ki, gitti cam dolabı açtı, kalem kutusunu özenle boşalttı ve Demir cismi arkadaşın kafasına pat pat diye indirdi… O Arkadaşı hep o cisimle döverdi… Arkadaş hala sağ salim yaşıyor…
Bir arkadaşımız küçükken çok minyondu, ona öyle bir osmanlı tokadı yapıştırdı ki, o havalanıp yere düştü… Sonra Sırtını tekmelemeye başladı, aynen mafya filmlerindeki gibi… Hayret ettiğim nokta, bu arkadaşın annesi İngilizdi, ya o nasıl göz yumdu… İngiltere’de çocuğa Sözel tacizde bile meslekten atılıyor öğretmenler…
Benim sıra arkadaşım vardı, aynı zamanda en yakın arkadaşım. Biz hep beraber dayak yerdik… O yediyse ben de bir tane… Ben yiyorsam ona da bir tane sağlam geçirirdi… Bazen de ikimizin birden saçına asılırdı… Eşitlikten yanaydı Ayten terzioğlu…
Bir başka muamma, sık dayak yiyen çocuklar, dayak esnasında hiç ses çıkarmazdı, ne Çığlık ne de ağlama… Sanırım dehşetten dilleri tutulurdu… Hiç çocuk dövmediğim için bu sorunsalı çözemiycem… Ben ise daha bana yaklaşırken Çığlık atardım… Genelde tek bir tokat olurdu, devede kulak yani, Tokatın ardından da sesli olarak ağlatdım… Çığlık ve ağlama beni ÇOĞU kez kurtardı dayaktan…
Dayakçı öğretmenden daha büyük travma ise, ebeveynlerimin beni satmış olmasıydı… Ne kadar yakınırsam yakınayım beni o okuldan almıyorlardı, çok çaresizdim… Bütün öğretmenlerin dayak artığını söylüyorlardı… Gerçekten çok eblek bir anne babam var… Bir de olur da koleji kazanamazsam Işık lisesi’ne devam edebileceğim için Israrla beni okuldan almadılar… Eşeklik bende… Okuldan kaçabilirdim, evde eşya kırıp dökebilirdim, kavga edebilirdim ama yapmadım… Fakat daha sonra ergenlik yıllarımda, herhangi bir isteğime karşı çıkılınca hep kavga çıkardım, eşya kırıp Döktüm, camları elimle vurup parçaladım, her isteğimi zorla yaptırdım… Küçükken söz dinlemezsem, beni Ayten’e dövdürmekle tehdit ederdi babam… Babamı 15 senedir görmüyorum, hiç sorup aramıyorum…