Selinciğim gerçekten her bebek müjdesi beni çok heyecanlandırır. Bu mutluluğu ben, ilk Muti’mle yaşadım desem yalan olmaz. En küçük kardeşimiz doğduğunda 15 yaşındaydım. Üç kardeştik, ablam ve kardeşim yatılı okuyorlardı. Ben nihari. Sabah git aksam gel. Rutin bir hayat. Hafta sonlarını iple çekerdim; hep birlikte olacağız diye.
Birden ailemize müjdeli bir haber geliyor. Bir kardeşimiz olacak. Ablam 18 yaşında, erkek kardeşim 12. Önceki tepkimizi anlatmayayım istersen. Biraz şaşırmak, biraz utanmak gibi…
Fakat bu dünyalar güzeli minik şey evimize gelir gelmez, hepimizin bütün dünyasını kaplıyor. Ve bu işin keyfini en çok ben çıkartıyorum. Herkesin aklı Muti’de. Hiç bilmediğimiz ilkleri yaşıyoruz. “Susun Muti uyuyor”, “Muti ağlıyor”, “Muti gülüyor”. Haftalık oldu, aylık oldu, her ayı kutluyoruz… Okula giderken, onu bırakmak istemiyorum, eve nasıl koşarak geliyorum. Gün içinde onu özlüyorum. Kokusunu, gülüşünü, çıkardığı sesleri. Hele zamanla beni tanımaya başlaması, gözlerinle beni takip edişi, sanki okul dönüşümü bilip, gördüğünde bana sevinç çığlığı atması. Olağanüstü bir duygu… Müthiş…
Bu yazdıklarım, yıl 1963. Ağzından çıkan ilk hece, ilk kelime, ilk cümle, aman Allahım adım attı, yürüyor, konuşuyor… Acaba onu nasıl mutlu ederim. Ne şanslıyım? Kimin var böyle canlı bir oyuncağı? İşte tüm bunları düşünüp, böbürlenirken, zaman nasıl geçti bilmiyorum.
Yıl 1967, evleniyorum. 1968’de ilk bebeğim, oğlum Kaan’ı dünyaya getiriyorum. Nasıl bir mucize. Hayal dahi edemezdim. Kucağıma aldığımda inanamıyorum. Babanla birlikte bu harika şeye bakmaya doyamıyoruz. Dünyamız değişiyor. Evde inanılmaz güzel bir değişiklik var. Baban her saniye beşik kontrolu yapıyor, nefes alıyor mu diye. Bense çok belli etmiyorum ama bebeğime birşey olursa diye aklımı oynatıyorum. Hıçkırsa korkuyorum, hapşırsa korkuyorum. Her an gözüm üzerinde. Sabırla, sevgiyle, mutlulukla bebeğimi kucaklıyorum. Onu her an korumaya alarak, büyütüyorum.
Daha sonra sen dünyaya geldin. Ve inan ki Selinciğim, her bebek bir başka heyecan, evde yeni bir dünya, katlanan bir mutluluk. Miniannenin, dedenin, büyükbabanın, babaannenin sevinçleri. Tüm aile neşe içinde…
Kaan’dan sonra Esra, sen, Berna, Hakan, Lal, torunlar, hepinizin doğumu ayrı bir sevinç, ayrı bir neşe. Dedeciğinin koşup Hacıbekir’den loğusa şekeri alması, evlerdeki şerbet ikramları, bebeklerimizin mis gibi kokuları… Büyüklere ilk ziyaretlerde, portbebelerine konulan un, yumurta, şeker, pirinç gibi semboller. Sen de Kerem için ne güzel yapmış ve anlamlarını açıklamışsın. Bayıldım…
Şimdilerde torun çocukları şölenleri var; Ece, Mekin, Melissa, Ela, Can, Defne… Aynı ritueller tekrarlanıyor. Ben seninle öğrendim, beyin gelişimine faydası olan zeytinyağı masajları, ciltleri için ara ara yapılan süt banyoları, kirpikleri güzel olsun diye sürülen badem yağları, odalarında çalan klasik müzik… Bu arada benden söylemesi, tüysüz olup büyüdüklerinde de güzel koksunlar, ciltleri kadife gibi olsun diye tuz ve bal sürülüyormuş. Belki doktorlara danışarak yapılabilir. Sonra geleneklerimiz… Kulağa dualarla isim okumalar, 40 mevlütleri, 40. gün banyosu… 40. gün banyo suyuna altın atılır. Şansı hep bol olsun diye. Derken dişi çıkar. Diş buğdayı yapılır, bebeğin önüne meslekleri sembolize eden objeler konulur, eli ilk neye değerse, o mesleği seçeceğine inanılır. En son İrem, Defne’mize ne güzel bir dişbuğdayı daveti yaptı. Ve tabii doğumgünleri. Her yaşın getirdiği ayrı mutluluk.
Ne güzel adetlerimiz var. Bunların hepsi aile birliğini yaşatmak için. Bütün bu güzel kutlamalar, çocuğa verilen sevgi, güçlü duygular, onların ileride sağlıklı bir ruh haliyle büyümesini sağlar. Sizler gibi çok iyi evlat olurlar. Saygılı, sevgili, mutlu olurlar. Küçücükken kendilerine verilen değerlerin farkına varırlar, çocuklar doğduklarından itibaren herşeyi hissederler. Hatta anne karnında başlar. O nedenle hamileyken, loğusalık zamanında annenin kendine çok özen göstermesi gerekir.
Simdi gelelim o minicik Kerem’imimize. İyi ki doğdu, iyi ki hayatımıza girdi. Kapı komşusunda bir bebek olunca, torunlarım her gün bir bebek ne emeklerle büyütülüyor, birebir şahit oluyorlar. Onu kardeşleri gibi seviyorlar. Bu duyguları, evin heyecanını, görüyorlar. Sevgili İpek ve Mehmetcan’a bu duyguları onlara yaşatıkları için minnettarım. Kerem’in sevgisini paylaşabiliyorlar. Bu büyük bir nimet.
Aslında çocuk sevmek çok ayrı bir duygu. Başkalarının çocuklarını da sevgiyle kucaklayan, çok sevgili arkadaşlarımız var. Bütün çocuklar güzeldir, mis gibi kokarlar, sevgileri art niyetsizdir. Onları incitmeden, sabırla dinleyelim, her yaşta adam yerine koyalım. Bazı kuralları, sınırları onlara yaşayarak, göstererek öğretelim.
Tüm bunları söyledikten sonra; ailemize yeni katılacak bebekleri heyecanla bekliyoruz. Artık kim üstüne alınırsa…
シーメールポルノ .MAtPT7PFTKX