Büyükada sevgime köşesinden de olsa dokunan hikayeler
yazamaya çekinir oldum. Arkadaşlarım, “Artık yazma n’olur, kimseler bilmesin, daha fazla kimse gelmesin adamıza” diyor.
Bu sayfaların tanımadığım ama kendimi dost hissettiğim takipçileri ise benim halen neredeyse 19. Yüzyılda kalmış ada aşkıma bazen hayret ediyor. Gelen yorumlardan anlıyorum. “Geldik, gezdik, üzüldük, ne kadar bozulmuş, ne kadar kalabalık olmuş” diye yazıyorlar. Haklılar. Ama ada sevgisi bambaşka birşey. Sanki görmüyorsunuz, duymuyorsunuz, eski hayallerle yaşıyorsunuz.
Bu ara eşimin hediyesi bir kitap var elimde, adı; “Prinkipo’da tatlı yaşam ve Prens Adaları”. 1886 yılının yazını Büyükada’da geçiren Amerika Birleşik Devletleri Türkiye temsilcisi Samuel Sullivan Cox’un eşi Julia Cox’la beraber anılarını anlattığı bu kitap yazar tarafından şöyle tanımlanıyor: “Kitap, bu klasik adalardaki keyifli ikametimizin ve biz-yabancı diyarlardaki yabancılara-sunulan nezaketin anlatımıdır”.
Kırım Savaşı sonrası değişen Osmanlı İmparatorluğu’nu ve Ada yaşamını bir yabancının gözünden okuyorsunuz kitapta. Gözümde canlandırdığım ada henüz ailemin Selanik’ten göç etmediği, ada topraklarına ayak basmadığı zamana denk geliyor. Zorlanıyorum ama keyif de alıyorum.
Beni en çok etkileyen ne derseniz, yabancılara gösterilen ve bu kitaba konu alan zerafet ve yazarın ithafı. İthafı aynen paylaşıyorum: “Sevgili eşim, bu kitabı sana ithaf etmem gerekir; çünkü eğer ada evimizde sosyal ve diğer açılardan başarılı oldu isek, bu senin sahip olduğun ve hayatlarımızı her zaman genişleyen bir mutluluk haresi ile saran sevecenlik ve yumuşak başlılık
sayesinde olmuştur”
Ne yalan söyleyeyim, kitabı Ethem hediye edince; bir an bu sözler bana da söylenmiş gibi geldi. Mutlu oldum.
Sizlere sadece kitaplardan ve anılardan değil, gerçek hayattan da adalara dair güzel haberler vermek dileğiyle ben bugün Büyükada’ya gidiyorum. Selamınızı götüreceğim…
No comments yet.