Selinciğim, her sorunun cevabı eskilere dayanıyor. Anılar beni nerelere götürüyor. Kendimi bildim bileli evimizde anneme ve bize yardım eden ablalarımız vardı. Onlar bizim evin emanetleriydi. Çünkü babacığımın görevi nedeniyle kaymakamlık yaptığı ilçelerde, aileler “size emanet” diye evlatlarını teslim ederlermiş. Hemen hemen hepsi bende bir iz bırakmıştır. Annem ve babam onlara bir evlat muamelesi yapar, yaşları geldiğinde de evlendirirlerdi. Özellikle annem bir yuva kursunlar, çoluğa çocuğa kavuşsunlar isterdi.
Bir Firdes ablamız vardı. Şimdi rahmetli oldu, nur içinde yatsın. Hakkını helal etsin. Annem babam onu babamın kaymakamlıktaki jandarması Salih abi ile evlendirdi. Düğünlerini yaptılar. Evlerini kurdular. Boy boy çocukları oldu. Ben Kaan’ı dünyaya getirince en büyük kızı Fatma’yı bana yardım etsin diye gönderdi. O da biliyordu ki bizim evimiz bir okuldu. Kızını en iyi şekilde yetiştirirdik. İki yıl bizimle birlikte yaşadı. Çok güzel bir kızdı. Yanakları pembe pembeydi. Sanki doğuştan annemin terbiyesi ile büyümüş gibiydi. 18 yaşında köyündeki zengin biriyle evlendirdiler. Neyse ki mutlu oldu. Sonra baban Ankara’ya tayin oldu. Annem “Zübeyde Ankara’ya geliyor, Kaan küçük yalnız bırakma Firdes” demiş. Adres vermiş. Bir gün kapı çaldı, Firdes abla… O kadar şasırdım ki… “Şimdi sen bana emanetsin, her işini ben göreceğim dedi”. Bana Zübeyde hanım diye hitap ediyordu, bir kez daha şaşırdım. Hiç düzeltmedim, anladım ki bu şekilde daha rahat edecek. Aylar geçti ben sana hamileyim. Evde bir neşe, yeni misafirimiz geliyor. Firdes ablaya müjdeyi verdim. Ama ne mümkün benim elimi sıcak sudan soğuk suya sokturmuyor. “Aman abanma emzik çıkar, aman Kaan’ı kaldırma çocuk düşer, onu yapma, bunu yapma!”. Ama bu arada dikkat ediyorum Firdes abla şişmanlıyor. Meğer o da hamileymiş, 6. çocuğuna. Utanmış bana söylemeye ve bütün evin işini yapıyor. Bana da sultan muamelesi yapıyor. Çok utandım o gün. Nasıl bir vefa, nasıl bir insanlık dersi bu. Hala düşünürüm. İstanbul’a gelene kadar bana baktı. Sen doğduktan sonra ikinci kızı Leman’ı bana gönderdi. Ben de onu evlendirdim. Ondan sonra hayatımıza Salise girdi. Onu da zamanı gelince evlendirdik. Çoluk çocuğa karıştılar. Hiç birini unutamam. Başım sıkışınca bir telefon etsem hemen koşa koşa her işlerini bırakıp gelirler hala. Allah hepsinden razı olsun. Dedem ve anneannem de böyleydi. İsimlerini saysam inanamazsınız. Hepsini evlendirdiler.
Gelelim şimdiki hayatıma. Sizler büyüdükten sonra eskisi gibi candan, aileden gibi sizleri geceleri emanet edebileceğimiz birileri olmadı. Benim en büyük şansım ev kadını olmamdı. Hem sizin yanınızdaydım hem de yardımcılarıma iyi bir örnek oldum. Aile birliğini sanırım çok iyi öğrettim. Onları hep takipteyim onlar da bu birliği devam ettiriyorlar. Baban “En iyi yuva anne yuvasıdır” derdi, sizi yuvaya vermedik. Ben ikinizin de keyfini doya doya çıkarttım.
Neyse yıllar geçti, hayatımın hiçbir döneminde yardımcı için sıkıntı çekmeyen ben, senin hamileliğini duyduğum andan itibaren, “Aman Allah’ım kim olmalı kızımın yanında?” duygusuna kapıldım. Bir heyecan, bir telaş. Gelecek yardımcı torunum doğmadan eve alışmalı, sana ve Ethem’e sıkıntı vermemeliydi. Sen çalışıyorsun. Ben tabii el vereceğim ama öncelikle güvenmeliyim. Ve canım arkadaşım, nurlarda yatsın Hülya’nın Jesse’si geldi aklıma. Jesse’yi aradım. O da Kerim artık büyüdü, ben dadı olmak çok istiyorum dedi. Sevgili Oğuz memnuniyetle Jesse’yi bize gönderdi. 12 sene, özellikle senin çalıştığın dönemde bizimle birlikteydi. Onu da evlendirmek bizlere nasip oldu. Emeklerine sağlık. Sen ofisteyken tabii ki benim elim hep üzerlerindeydi. Her ne kadar torunlarımla hep birebir ben ilgilensem de etrafımda fır dönerdi. Bana onlarla oynamak kalırdı. Siz olmadığınız zaman, siz gelene kadar bekler sonra eve dönerdim. Seyahatte iseniz bizim eve alırdım çocukları. Bu “güvensizlik miydi?” asla, ama tarifi mümkün olmayan bir huzur.
Benim evdeki rolüm farklı, anneanne olarak sizin evdeki rolüm farklı. Ben yapı itibariyle mesafeyi severim. Ama yardımcılarımın ihtiyaçlarını hissederim. Onlar da benim her zaman arkalarında olduğumu bilirler. Elimden geldiği kadar onların yanında olurum. İyi niyet dürüstlük benim için çok önemli. Çalışkan insanı severim. Ben de oturan bir tip değilim. Hepsi bilirler. Annem ve babam hitap şekline çok önem verirlerdi. Biz büyüdükten sonra hanım, bey diye hitap etmemizi kendileri örnek olarak bize öğrettiler.
Babam işcinin teri kurumadan parası ödenmeli derdi. Bu laf hiç aklımdan çıkmaz. Çalışan, emek veren insanlarla madde hiçbir zaman konu olmamalı. Onlar da her konuda kendilerini güvende hissetmeliler. Bizim ailede evde ne yemek pişerse ev halkı da yer, hiçbir zaman ayrım yapılmaz.
Bir evde çalışanın yüzü gülüyorsa, o ev mutlu bir evdir. Aynı şekilde ev halkı da ondan mutluysa çok keyifli olur.
Zamanı çok iyi değerlendirmeye çok dikkat etmek lazım. İşini layıkıyla yapıp aklı kalmadan eve gitmek, uyumak nasıl bir huzur… Kazandığın parayı hak etmek nasıl bir huzur. Kırılanın yerine konulur, yeter ki kalp kırılmasın. Ev işi en nankör iş. Hergün üzerinden geçmezsen olmaz. En zor iş de insanı memnun etmek. Ama geçen hafta paylaştığın resme baktım da, “ne mutlu kızıma, ne mutlu bana” diye geçirdim içimden. Eksiklerimiz var o fotoğrafta. Emektar Muazzez hanımımız var. Cüneyt var herşeyimize koşturan. Çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Bugüne kadar hayatımıza girenler için çok teşekkür ediyorum. Onları çok seviyorum.
Nasıl annem bize tenbih ediyorsa, ben de torunlarıma her zaman söylerim. Kimileri çok uzaklardan ailesini geçindirebilmek için, çocuklarını, kocasını, ailesini bırakmış. Uzaklardan gelip çalışan insanlara veya ülkemizde her an yanımızda bize hizmet edenlere daima nazik, kibar hoşgörülü olmalıyız. Bir “günaydin”i bir “nasılsınız?”ı, bir “kolay gelsin”i esirgememeliyiz. Onlar iyi niyetli ve doğru olacaklar, biz de onların yanında olduğumuzu onlara hissettireceğiz. Bir laf vardır, çok severim… “Hizmetçi alırsın ama sadakat alamazsın. Tanıdık alırsın ama dost alamazsın. İlaç alırsın ama sağlık alamazsın”. Özün lafın kısası, ev idaresi aynı bir orkestra gibidir. Maystro çok çok önemli. Çalışanlar her bakıştan, her hareketten anlamalı. Bazen anlamazlarsa bir telefonla onlara çok yakınım. Bunu seninle çalışanlar çok iyi anlayacaklardır. Senden gizli gizli bazen ne güzel telefonlaşırız! Bizleri yıllardır yalnız bırakmayan, tüm orkestra elemanlarına çok ama çok tesekkür ediyorum.
Sizler ne yüce gönüllü ne asil insanlarsınız.Sizlerle her buluşmamda duygusallaşıp anılara dalıyorum.Anne kız iyiki varsiniz. Sevgiler Saygılar.