Eski adalılar bilir… Ada’yla vedalaşmanın esas zamanı 29 Ekim’dir… Yaz çoktan bitmiş, okullar pek tabii açılmıştır ama ada vapurları sabahları ödevlerini yetiştirmeye çalışan öğrencilerini ağırlamaktan pek mutludur. Pırıl pırıl kıyafetleri içinde, saygılı gençler, gazetelerini okurken çaylarını yudumlayan büyüklerini rahatsız etmemek için elinden geleni yapar. Pilili mini etekleriyle, örgü saçlarıyla, dize kadar beyaz çoraplarıyla kızlar, ütülü ceketleri, kravatları ve traşlı tertemiz yüzleriyle delikanlılar, ellerinde cep telefonları ve ipad’leri olmaksızın adeta gözleriyle konuşur, bakışlarıyla anlaşırlar…
Bunları ne yazık ki yaşamadım ama annemden çok dinledim. Kendimi çoğu kez o karenin içine koyarken buldum.
Şimdilerde Cumhuriyet bayramını kutlayıp adadan ayrılmak bir yana, Eylül’ü bile zor görüyoruz Adalar’da. Bu bir yabancılaşma mı? Oysa ki bizi mutsuz eden o gerçeklerin fazlası İstanbul’da… Ulaşım sıkıntısı deseniz… O da değil. Bundan 40-50 yıl önce olmayan tüm ulaşım imkanları artık mevcut.
Bugün çok önemli bir gün. Biraz uzaktan bakmak lazım içinde bulunduğumuz duruma. Tam 91 yıl önce büyük bir mücadele ile kurulmuş Cumhuriyeti’mizi Atatürk bizlere emanet ederken, “Onu korumak sizlerin görevi” demişti. Büyükada’daki evimdem gözüken manzaraya baktığımda, biz bu koruma görevini pek de anlayamamışız diyorum. Yanlış şehirleşmenin çirkinleştirdiği şehrimiz canımı acıtıyor. Görüntüdeki bu büyük değişiklik ve betonlaşma sanki her alanda yaşanıyor… Üstelik hepimiz bu çarpıklığın içinde kaybolup gidiyoruz. Ne ilginç… Büyükada’dan bakınca daha net gözüküyor herşey…
Kimbilir; belki de bunları görmemek için erkenden vedalaşıyoruz Ada’yla…
Selin cim yazını Bafra da babanın memleketin de okudum.nasıl örtüşüyor,yazınla.eski bafralılar yaşlı gözlerle çarpıklaşan mimari ye baka kaldılar.canım Bafra ovası,çok katlı kotu yapılarla dolmuş maalesef bu işi bilmiyoruz.